Şimdi Okuyorum
Başımızdaki Çuvallar, Bedenimizdeki Yükler / Bir Başkadır

Başımızdaki Çuvallar, Bedenimizdeki Yükler / Bir Başkadır

Bir bebek doğdu bir aileye, dünyaya. İçine doğduğu ev, mahalle, ülke, dil, din onun hayatının şekillendiricileri oldu. Çocuk, şekillendiricilerini kabul etti, onların istekleri ve baskıları doğrultusunda hayatına devam etti. Anne ne diyorsa yaptı, baba ne diyorsa yaptı, toplum ne diyorsa yaptı. Memnundu hayatından, şikayet etmedi.

Bir bebek daha doğdu dünyaya, şekillendiricilere. O da onları kabullendi. Çünkü itaat ediyor, sorgulama gereksinimi duymuyordu. “Gelenek” neyi gerektiriyor ise onu yapıyordu. Fakat sonradan bazı durumların mantığına ve hissettiklerine uymadığını fark etti. Acaba gerçekten onlar gibi mi düşünüyordu yoksa düşünecek başka bir seçenek sunulmadığı için dogma olanı kabul mü ediyordu? Ne hissediyordu, ne istiyordu? Diğer seçeneklerin de farkında mıydı? O, istediğinin bu olmadığına karar verdi. Memnun değildi hayatından, değiştirmeye, asıl kendini bulmaya karar verdi.

İşte biz insanlar farklı coğrafyalarda, aynı dogmalara açarız gözlerimizi. İster Ortadoğu’nun, ister Uzakdoğu’nun, ister Avrupa’nın göbeği olsun; dil, din, ırk ortak parantezi içinde buluruz kendimizi. Belirli bir düşünme yaşına ulaştığında, ya zincirlere daha sıkı tutunur bırakmaz ya da onlardan kurtulmaya çalışırsın. “Bir Başkadır” bize tam bu noktada Türkiye’yi baz alarak farklı insan portreleri sunuyor.

2020 yapımı, Berkun Oya‘nın yazıp yönettiği Netflix yapımı Bir Başkadır’ın oyuncu kadrosunda ünlü isimler görülüyor. Öykü Karayel (Meryem), Fatih Artman (Yasin), Funda Eryiğit (Ruhiye), Settar Tanrıöğen (Hoca), Defne Kayalar (Peri) ve Tülin Özen (Gülin) gibi simalar aracılığıyla küçük bir insan yelpazesine uzanıyoruz.

Ben de yazıda, yalnızca bir “seyirci” olarak dizinin konusuna ve anlattıklarına yer vererek eleştirilerimi dile getireceğim.

1. Dizinin Konusu ve Karakterleri

Meryem, İstanbul’un kırsal kesiminde ağabeyi ve ailesiyle beraber yaşayan, gündelik temizliğe giden tesettürlü genç bir kadındır. Sakin, sessiz, bastırılmış ama bir o kadar zeki olan Meryem’in dünyası evi ve işi arasındadır. Arada bir bayılmalar yaşayan Meryem, tavsiye üzerine devlet hastanesinde bir psikiyatriste gitmeye başlar, doktor Peri ile tanışır.

Peri, prestijli yerlerde eğitim görmüş, okumuş, dünyayı gezmiş bir doktordur. Bu noktada Peri üzerinden, kariyer yapmış zengin aileden gelmiş insanların, Meryem gibi orta kesimden tesettürlü bir hastaya etik olmayan yaklaşımı aktarılır. Peri, hocayı geri bir unsur olarak gören ama şaman gibi diğer din adamlarını inanılmaz bulan tipik bir “sosyete” insanıdır.

Yasin, ailesini geçindirmek için korumalık yapan Meryem’in ağabeyidir. Yasin üzerinden ise bir dediği iki olmayan, kendisine asla ters cevap verilmeyen, saygıda kusur edilmeyen baskıcı bir ağabey ve eş portresi çizilir. Eşi Ruhiye ise ağır bir depresyon geçirmektedir. Ne çocukları ne eşi ne de yaşamı umurundadır. Geçmişte yaşadığı bir olay yeniden tetiklenmiş kalbindeki yük daha da ağırlaşmıştır.

Gülin, Peri’yi tedavi eden diğer bir psikiyatristtir. Kürt bir aileden gelen, kariyer yapmış ve tamamen şehirli insana dönüşmüştür. Dizide, Gülin üzerinden orta halli bir ailede okuyup ekonomik özgürlüğünü elde eden kadın portresi çizilir. Ablası Gülan, ne kadar doğduğu ailenin hayatını kabul etmişse Gülin o kadar farklı bir yol çizmiştir. Fakat ailesine her koşulda sahip çıkmaktadır. Ek olarak bir de Melisa karakteri vardır. Oyuncu olan Melisa üzerinden Türk dizilerinin küçük bir değerlendirmesi yapılır. Saatler süren televizyon dizilerine ve onu izleyen “total” kesime ağır bir eleştiri oku atılır.

Meryem’in ailesinde en etkili kişi ise aslında dışarıdan da olsa hocadır. Hoca, bu orta kesim ailenin her adımında danışılan kişi konumundadır. Oldukça saygın kabul edilen hocanın dediği üzerine söz söylenilemez. Hocanın kızı Hayrunnisa ise ailesiyle pek de uyuşmayan bir kızdır. Hayrunnisa, yükümlülükleri altında kendi seçimlerini yapmak için gizlenmek zorunda kalan biridir.

Her şeyin Meryem’in psikiyatriste gitmesi ile başlayan dizide, bir taraftan Meryem ve ailesi üzerinden klişe bir köyden gelmiş orta kesim ailesi izlerken bir yandan aynı klişe ile halk kesimine ve onun geleneğine üstten bakan zengin aileyi ve onların çocuklarını izleriz. Kalıplaşmış özellikler üzerinden çizilen bir Türkiye aynasına bakarız.

2. Dizinin Eleştirisi

“Şahane!”, “Harika!”, “En iyi yerli iş!”

“Muhteşem oyunculuklar, yalın bir dil, tutulan ayna daha ne olsun!”

Biçimsel üsluplar, trajikomediler, alegorik ve postmodernist bilmem neler ve daha bir sürü şey…

Çoğumuz, bu şekil övgülerle diziye olan duygularımızı belirttik. Herkesin fikrine saygı duymakla birlikte dizinin kötü değil sadece çok abartılmış (overrated) olduğunu düşünüyorum. Benim burada eleştirdiğim nokta aslında diziden çok diziyi konuşanlar. Hadi, ülkemiz gerçeklerini en açık haliyle konuşalım.

“Okumuş”, sanatı soyluluk aracı haline getiren, vakıf geceleri düzenleyen tipler ve bunun yanında ekranların yüzü olan, bir giydiğini bir daha giymeyen, bu diziyi sonuna kadar öven kesimler var. Ama gerçek hayatta, dizideki Meryemlere, Yasinlere oldukça kibirle bakarlar. Bu kesimler, “halk” kesimine çoğu zaman adını duyurmak için yüzünü dönerler. Çoğu için, halk sadece bir araçtır.

Biz, çoğumuz, Türkiye’nin %80’lik bir kısmı orta halli bir aileye doğarız. Annelerimiz basma etekli, yelekli, türbanlı ve patikli kişilerdir. Ona atfedilen görevi; çocuklarla ilgilenmek, yemek yapmak, ev temizlemektir. Dünyasının sınırları; çocukları, evi, komşuları ve televizyon programları ile çizilmiştir. Baba; evin çatısı, geçimi sağlayan, otoriter tiptir. Eve gelir, hazır sofraya oturur, televizyon karşısında kanalları dolaşırken çayı ve meyvesi önüne gelir. Yorgunluktan sızmadan önce bir iki “hanım n’aptın, çocuklar okul nasıldı” diye sorarsa mucize kabul edilir. Anadolu’da bu, daha da sert çizgilerle ayrılır. Baba gelince ayağa kalkılır, baş öne eğilir. Kolay kolay kimse bu düzeni bozmaya kalkışmaz.

Ekonomik düzeye ve dine göre de hayat şekillenir. Sadece ihtiyaç olan alınır; maaşın çoğu faturalara ve kiraya gider; yazın tatil niyetine köye gidilir. Namaz kılınır; kandillerde, biri öldüğünde, bir bebek dünyaya geldiğinde ve 40’ı çıktığında mevlit verilir. Bu listeye daha neler neler eklenir…

Bazılarınız için yukarıda yazdıklarım o kadar tanıdıkken bazılarınız için o kadar uzaktır. Bu genel tasvirde tabi ki değişen unsurlar vardır. Ekonomik düzeye ve kişilerin ideolojilerine göre onlarca farklı aile portresi çizilebilir. Aslında tüm anlatmak istediğim en büyük sorunumuzun şekilcilik olmasıdır. Anneye, babaya, çocuklara yukarıda saydığım çeşitli misyonlar yüklüyoruz. Oysa ki aile olmak birbirini kollamak, yardımlaşmak, tüm kavgalara rağmen birlikte durabilmektir. Çocuklarımızı bu normlarla büyüterek şekilcilik dünyamıza yeni bireyler katıyoruz. Önyargılarımız öyle bir büyüyor ki dış görünüşten hemen kanıya varıyoruz. Artık sizce de insanları sade ve sadece dış görünüşüne göre yargılamayı bırakmanın zamanı gelmedi mi?

Tekrar diziye dönersek bu soruların yanından biraz olsun geçiyoruz. Fakat tamamen bu değil. Tam anlamıyla yansıyamayan şeyler olduğunu düşünüyorum. Maalesef ki başına tülbent geçirip ağıza şive konulunca halka inilmiş olunmuyor. Buna karşılık, çok gerçekçi aktarımlar olduğunu es geçemeyiz.

Diğer göze çarpan bir nokta ise hoca meselesi. Hoca; toplumda önemli bir figürdür ama her şey de hocaya sorulmaz burada biraz abartı görüyoruz. Bunun yanında içimizde Peri gibi binlerce insanın olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Ama sadece onun gibi kariyer yapmışlar değil bu şekilciliği yapan. Bu özelliği sadece Peri’ye yüklemek eksik bir tabir olmuş. Bazı orta ve genellikle sol kesim ailelerde ve yeni nesillerde, tesettürlü insana öfke ve küçümseyici hisle bakmak oldukça yaygın bir durumda. Onları zengin kesimden ayıran tek özellik bu hoşnutsuzluğu saklamamak, alenen konuşmak. Eğer dizinin sonunda Meryem’in başını açmasını beklediyseniz kendinizi ufaktan sorgulayabilirsiniz.

Tüm bunların dışında oyunculuklara gelecek olursak; Fatih Artman ve Funda Eryiğit oyunculuklarının çok daha fazla ön plana çıktığını, seyirciye daha iyi geçtiğini düşünüyorum. Görüntü konusunda ise muazzam kareler var, çekim kalitesinin hakkı fazlasıyla veriliyor. Seyirci, kameranın çeşitli nesnelere odaklanmasıyla aktarılmak istenen dünyanın içine çekiliyor. Simetrik kareler ile adeta bir sanat filmi izliyormuşuz hissine kapılıyoruz.

Özetle toparlayacak olursak; dizide, görüntü ve çekimler muazzam, bazı oyunculuklar iyi, konu güzel ama pek fazla derine inilemediği için biraz yüzeysellik hissediliyor. Kendi türünde öncü bir dizi olarak kabul edilebilir.

Diziden görüntüler ile yazıyı sonlandıralım:

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır