Şimdi Okuyorum
Bir Hüznün Hikayesi: 60 Çift Ayakkabı

Bir Hüznün Hikayesi: 60 Çift Ayakkabı

Kim 60 çift ayakkabıyı bir arada görmek ister?

Bence, bir arada gördüğümüz ayakkabıların vermek istedikleri bir mesaj vardır, çoğu zaman biz fark etmeden bize bir şeyler anlatırlar. Mesela; yorgunluktan bitap düşmüş, uyuma hayaliyle okuldan eve dönerken kapıda gördüğünüz ayakkabılar, yorgunluğunuzun annenizin altın günüyle denk geldiğini anlatır. Düğün yaptığınızda eviniz, hayırlı olsunlar ile dolup taşarken; karşı komşuya kadar uzanan ayakkabılar, ne kadar da sevildiğinizi fark ettirir. Acaba bu 60 çift ayakkabı bize ne anlatıyor diye sorarsanız işte onun biraz daha farklı bir hikayesi var. Biraz daha yürek burkan cinsten bir hikaye…

Macaristan’ın başkenti Budapeşte, yeni yerler görmeyi sevenlerin favori şehirlerinden bir tanesidir. İnsanı baktıkça büyüleyen Matthias Kilisesi, şehrin eski Buda ve Peşte taraflarını birleştiren Zincir Köprü, bol bol alışveriş yapıp kafelerinde hoş sohbetin zirvesine varacağınız Vaci Utca Caddesi, tüm ihtişamıyla nehrin kenarında salınan Parlamento binası ve daha sayamadığım bir sürü turistik mekanıyla Budapeşte, gezmeyi sevenlerin gözde şehirleri arasındadır.

Gulaş, Langos, Strudel gibi özgün ve farklı tatlara sahip yemeklere ev sahipliği yapan Budapeşte’nin kendine has bir hikayesi olan bir mekanı da var. Parlamento binasından nehir kıyısına doğru birkaç yüz metre yürüdüğünüzde nehrin kenarında, alelade bir şekilde bırakılmış gibi görünen ayakkabıları fark ettiğinizde biraz şaşırabilirsiniz. Bu ayakkabılar; küçük bir kız çocuğunun okul ayakkabısı, bir kadının çizmesi, çarşıya çıkmış yaşlı bir amcanın ayakkabıları gibi dururlar. Sanki biri gelip hemen ayağına giyip gidecekmiş ya da eline alıp sallana sallana yürüyecekmiş hissi veren bu ayakkabıların, orada öyle hüzünlü bir sabitlikle nehre bakması yüzünüze acı bir gerçeği çarpar: Maalesef sahipleri tarafından bir daha hiç kullanılamadılar.

1944 yılında Macar hükümetinin Adolf Hitler’e yenilmesinden sonra yerine geçen yeni hükümet Hitler ideolojisini destekler ve bu kan dondurucu olaylar yaşanmaya başlanır. 1944-1945 yılları arasında Budapeşte’nin soğuk gecelerinde yaklaşık 20.000 Yahudi, ayakkabıları çıkartılarak Tuna Nehri’ne karşı kurşuna dizilir. Hatta ne acıdır ki yaşanan bu olaylardan ötürü o dönemde Tuna Nehri’ne “Yahudi Mezarlığı” da denir. İşin bir diğer can yakan kısmı ise ayakkabıların çıkartılma nedenidir: Ayakkabıları karaborsada satmak! Evet, kurşuna dizilerek infaz edilen Yahudilerin ayakkabıları sonrasında karaborsada hayat bulmuştur. Bu yaşanan acı olayların üstü kapatılarak hatırlanmadan geçen uzun yıllardan sonra Macaristan’da doğan Türk yönetmen Can Togay, yaşanan bu vahşete sessiz kalmayıp sanatının en keskin hattı olan yaratıcılığı kullanarak 2005 yılında bir açık hava müzesi tasarlar. Heykeltıraşlığını üstlenen Gyula Pover ile birlikte, yaşanan bu utanç dolu olayı hatırlatmak ve kaybedilen binlerce Yahudi’yi anmak için nehrin kenarına 60 çift demir ayakkabı gerçek boyutlara sadık kalınarak sabitlenir. Ayrıca, açık hava müzesinin 3 noktasına konumlandırılmış biçimde Macarca, İngilizce, İbranice olarak; “Kurbanların anısına. 1945’te Arrow Cross militiamen tarafından Tuna’ya ateş edildi. 16 Nisan 2005.” yazıyor.

Sanki, dokunsak hala sıcakmış gibi hissedeceğimiz buz gibi demir ayakkabıların hikayesini öğrenince değil altmışına, bir çiftine bile bakarken yüreğimiz burkulur. Şimdi baştaki sorunun cevabını bir daha düşünün, kim 60 çift ayakkabıyı bir arada görmek ister?

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
1
Heyecanlı
1
Hüzünlü
6
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır