Şimdi Okuyorum
Tanrı’nın Kapısı / Babil Kulesi

Tanrı’nın Kapısı / Babil Kulesi

Babil Kulesi, gökyüzünün ve yeryüzünün 7 yol göstericisinin evi, Tanrı’ya daha yakın olmak isteyen biz insanların efsanelere konuk olmuş kibri… 7 sayısına takıntılı derecede bağlanmış bir uygarlık; 7 Gezegen, 7 büyük tanrı, yeraltının 7 büyük kapısı, 7 vahşi rüzgar, haftanın 7 gününe karşılık gelen bir tapınak.

Babil kenti, M.Ö. 2300 yılında, Mezopotamya’nın hayat damarı Dicle ve Fırat nehirlerinin birbirlerine en yakın olduğu noktada, bugünkü Bağdat’ın yaklaşık 90 km güneyine kurulmuştu. Önemli ticaret noktalarıyla zaman geçtikçe İlk Çağ’ın en büyük metropollerinden biri olmayı başaran Babil, jeolojik konumundan daha da öte konulara da ev sahipliği yapıyordu. Sanat, astroloji, matematik, yazı, ilim, mimari sadece bunlardan bazılarıydı.

Politik ve kültürel bir merkez olmasının yanı sıra önemli de bir din merkeziydi. İçerisinde birçok ziggurat barındıran Babil kentinde, şüphesiz ki en efsanevi olanı Babil Kulesi’ydi. M.Ö. 7.yy.’da Kral Nebukadnezar tarafından çok sevdiği karısı için yapıldığına inanılan Babil’in ünlü Asma Bahçeleri içerisinde bulunan Babil Kulesi’nin neden yapıldığı, nasıl yıkıldığı gibi önemli sorular hakkında hala kesin cevaplar bulunamamakla birlikte, cevapların en yaygını Tevrat’ta bulunan yaradılış kısmından gelir.

O döneme şöyle bir bakacak olursak; Sümerler, Asurlular ve Akadların inandıkları 1000’e yakın Tanrı vardı fakat günlük hayatta bunların sadece 8’i kadarına ibadet edilirdi. Bu tanrıların en büyüğü, Babil yaratılış destanı olan Enuma Eliş’te de ilan edildiği üzere Tanrı Marduk’tu. Bu destanda Tanrı Marduk, “Büyük Efendi, dünyanın ve cennetin efendisi” olarak bahsedilirdi. O, gücünü kötüleri cezalandırmada kullanır, her zaman fakir insanlara yardım eder ve gücünün bunda saklı olduğuna inanılırdı. Bunların yanında Tanrı Marduk, Babil’in koruyucu tanrısıydı.

Sümerler; yükseklere tapar, yer ile göğü bağlayan yüksek bir kutsal ağacın varlığına inanırlardı. İşte 5000 yıl önce bu kutsal ağacı temsilen İbranice adı Migdal Bavel olan Babil Kulesi’ni Tanrı’ya daha yakın olmak için inşa ettiler.
Babil Kulesi efsanesine göre, Nuh’un oğulları Büyük Tufan’dan sonra Sümer’e yerleşmiş, burada göklere kadar uzanan bir kule yapmak istemişlerdir. Fakat Tanrı, kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine, kibirli olmalarına kızar ve o zamana kadar tek dil konuşan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller.

Günümüze baktığımızda aynı dili konuştuğumuz insanlarla bile yeri gelip anlaşamamamız, Tanrı’nın bize bir diğer cezası mı diye düşünmeden edemiyor insan. Konumuza geri dönüp Babil Kulesi’nin diğer özelliklerini inceleyecek olursak; kulenin 90 metre yüksekliğinde ve 90 metre genişliğinde aşağıdan yukarıya doğru daralan şekilde ve 7 kat olarak inşa edildiğini söyleyebiliriz.

Babil Kulesi’ndeki bu 7 katın da ayrı ayrı temsil ettiği bazı semboller vardı:

1.Kat Taşı
2.Kat Ateşi
3.Kat Bitkileri
4.kat Hayvanları
5.Kat İnsanları
6.Kat Gökyüzünü
7. Kat Melekleri sembolize ediyordu.

Tanrı’nın heybetli görüntüsüne normal insanlar, yani sıradan ölümlüler dayanamazdı. Bu yüzden halktan kişiler yalnızca 1.kata çıkarken daha yüksek katlara ve 7.kata ise Rahipler çıkardı. En üst kata, Tanrı’nın yanına çıkabilen biri daha vardı, bunun için şehrin en güzel kızı seçilirdi. Tanrı gelince ona hizmet edecek, gönlünü hoş tutacaktı, bu onun kutsal göreviydi.

 

Bu kutsal yapının, Tanrı’nın evinin nasıl yıkıldığı ise hala bir muamma. Bazı dini tarihçiler Tanrı’nın şiddetli bir rüzgarla yıktığını söylerken bazıları ise zamanla, savaşlardan yorulduğu için kaybolup gittiğini söylüyor.
Fakat bilinen tek gerçek ise günümüze ulaşamamış, zamanın derinliklerinde yok olup gitmiş olması.
Acaba bu da Tanrı’nın bir cezası olabilir miydi?

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır