Şimdi Okuyorum
Tartışmak: Doğru için mi Kazanmak için mi? / Schopenhauer

Tartışmak: Doğru için mi Kazanmak için mi? / Schopenhauer

Hayatımız süresince sık sık tartışıyoruz. Peki kaçımız gerçekten tartışıyor, kaçımız tartışmanın sonucunda ulaşılacak bir doğruyu hedefliyor, kaçımız karşımızdakine salt saygıyla kalkıyor masadan? Bilmiyoruz ve sürekli bilmeden (amaçsızca) konuşanları sevmediğimizi belirtiyoruz.

İstencimizin sapkınlığı şunu ortaya çıkartır: Tartışan kişi genel olarak doğru için değil, sadece kendi önermesi için mücadele eder. -Arthur Schopenhauer

Boyuna tartışıyoruz. Tartışalım da ne için, nereye varmak için? Hiç önemi yokmuşçasına sürüp giden, bambaşka yollara sapan, bazen bu yanlış yolda kaza yapan bazense kaybolup gidilen tartışmalar… Bize sorsalar ne için tartışıyorsun diye; zihnimiz “kazanmak” der,  ağzımızdan “doğru için” sözü çıkar. En çok da kendimizle tartışırız, çünkü kendimizi yenemeyiz. Çünkü bilinen de yaşanan da bize hep gösteriyor ki; kazanılmalı, mağlup edilmeli!

Tartışma kelimesi öylesine olumsuz bir anlama bürünmüştür ki bu kavrama önem atfetmemiz gerekirken, günümüzde en ufak zıtlaşmaya denk gelsek “tartışmayın arkadaşlar!” deme durumuna gelmişizdir. Artık o bizim için “kavga etmeyin” demekle aynı şeydir. Bizim için tartışma başladığında, bir düello başlamıştır artık.

İnsan türü kötüdür. Böyle olmasaydı, bizler baştan sona dürüst olsaydık, o zaman her  tartışmada sadece gerçeği günışığına çıkarmaya çalışırdık, bunun ilk dile getirdiğimiz düşüncemize mi, yoksa karşımızdakinin görüşüne mi denk düştüğüne aldırmazdık: Bu hiç fark etmezdi ya da en azından tamamıyla ikincil sayılırdı. -Arthur Schopenhauer

Gerhard Seghers, “The Denial of St. Peter”, 1623.

A. Schopenhauer’un 190 yıl önce yazdığı “Eristik Diyalektik” adlı metinde, bilinçsiz insanların tartışmalarında kazanan taraf olmak için verilen 38 hile vardır. Bu hileler seviyesiz ve kuralsız  her türlü tartışmada “kazanmak” amacıyla hazırlanmıştır. Fakat her tartışma, bireyin kendi  savundukları sonucunda bir galibiyet hissi yaşamak için gerçekleşmemeli. Tartışmalar, bize karşı tarafın fikirleriyle harmanlanan, iki tarafın da yepyeni düşüncelerle sonlandırdığı bir süreç olmalıdır.

Hile 28 / Tribünlere Oynama: Tartışma içinde bulunduğumuz muhalifimiz (düşüncemize  karşıt olan), tartışılan konu hakkında bizden daha iyi argümana sahip olduğunu fark ettiğimizde, izleyicilere yönelik argümana başvurabiliriz; yani itirazımız aslında geçersizdir, ama bunu ancak bir uzman fark edebilir. Muhalifimiz uzmandır ama dinleyiciler değil. O zaman muhalif, özellikle iddiasına yaptığımız itiraz onu gülünç duruma düşürüyorsa, dinleyicilerin gözünde yenilmiş olur. İnsanlar zaten gülmeye hazırdır ve gülenleri kolayca kendi tarafımıza çekeriz. -A. Schopenhauer

Yukarıda yaptığım alıntıda Schopenhauer, tartışmada sadece kazanan olmak isteyen insanın başvuracağı hilelerin birinden bahseder. Ancak bu hilenin kullanımı sonucunda; tartışma anlamını tamamen yitirecektir. Tartışmanın konusu olan problem; çözümsüz kalacak ve gerçeğe ulaşmayacaktır. Çünkü taraflardan biri dürüstlük eksikliği göstermekte ve kötü niyetli  bir pozisyon almaktadır. Bilinçsiz insanın bu tutumunu ise Schopenhauer, “istenç” kavramı ile açıklamaktadır. Kişi tartışma esnasında karşı tarafın gerçeğe ulaştığını bildiği halde “statü” için hile yapmıştır. Öyleyse bireysel çıkarları için toplumsal çıkarları feda etmiştir. Bu tutumunun sonuncunda ise tartışmayı kazanmış görünse de gerçekte kaybetmiş ve çözümü aranan problem cevapsız kalmıştır.

Her şeye yapılan itiraz, her şeyi engeller ve hiçbir işe yaramaz. -J.S Mill (Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine)

Bugün, tüm toplumlarda neredeyse tartışmayla olgunlaşan bir düşünce gelişmemiştir. Bu cümleyi desteklemek için sözde dünya liderlerine bakmak yeterli olacaktır. “Dünya Liderleri”, mutlak doğruya erişmek bir yana, kutuplaştırmaya sebep olmaktadırlar. Ne yazıktır ki onların da amaçları budur. Onlar en yetkin pozisyonlardan, en bilimsel ifadeleri  kullanmalarına rağmen tartışma, yukarıda bahsettiğim gibi onlar için sadece bir düellodan  ibarettir.

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın, Beyaz Saray’da duvarına astırdığı tablo.

Öyleyse bizim tartışma kavramının önemini hatırlamamız gerekir. İnsan çiçek gibidir ve her çiçek farklı iklimde, farklı coğrafyada, farklı gökyüzüne bakar. Bu farklılıkları birbirleriyle  yüzleştiren ise bazen hafif esen bir rüzgar, bazen bir arı olabilir. İşte hafif bir rüzgar ve arı tam bu noktada gerçek tartışmaya benzetilebilir. Tartışmanın sonucunda ise yeni bir çiçek doğar. İnsan; tazelenmek, farklılaşmak, potansiyelini ortaya çıkarmak ve kendi varoluşunu daha iyi anlamlandırabilmek için tartışmalıdır. Heyecanı rüzgar gibi değil, bir meltem gibi olmalıdır. O zaman görülecektir ki; insanoğlu “tartışma arkadaş!” yerine “tartış arkadaş!”  demeye başlayacaktır. Ve hala “kazanmak” için tartışanlar varsa, Albert Camus şöyle demiştir;

Bir insan söyledikleri kadar söylemedikleri ile de insanlaşır.

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır