Şimdi Okuyorum
Gölde Parlayan Ayışığı: Elis

Gölde Parlayan Ayışığı: Elis

Müzik ve ritim, yollarını ruhun gizli köşelerinde bulurlar. -Eflatun

Ludwig van Beethoven, 1770 yılı Almanya’sının başkenti Bonn’da üçü sağır, ikisi kör ve biri zeka engelli 6 sağ çocuklu bir ailenin 9. çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Rengi hastası bir anne, alkolik bir baba ve 6 engelli kardeşle hayata tutunmaya çalışır. Beethoven’ın müzik macerası Saray Müzisyeni olan babasının tek sağ evladının da kendi yolundan gitmesini istemesi ve ona zorla piyano çalmayı öğretmesiyle başlar. Baskılar ve zorlamalarla öğrenilen bir enstrümandan, insanın içinde yolculuğa çıkmasını sağlayan besteler işte böyle ortaya çıkar.

Bu bestelerden şüphesiz ki en tanınmışı “No.14 Do diyez minör Sonat” yani hepimizin bildiği adıyla Ayışığı Sonatı’dır. Beethoven’ının ona verdiği adıyla “Quasi uno Fantasia” (Neredeyse Bir Fantezi), yazıldıktan 31 sene sonra şair Lugwig Rellstab tarafından “Gölde parlayan bir ay ışığı” olarak nitelendirilince “Moonlight Sonat” adını alır. Bu şaheserin neden yazıldığı kime atfedildiği bilinmese de yüzyıllardır hakkında bir sürü rivayet dönmüş durmuştur. Kulaktan kulağa dolanan bu kadar çok hikaye varken ben size en sevdiğimden bahsedeceğim.

Beethoven’ın hayatı boyunca tek aşkıydı Elis… Ona olan aşkından Für Elis adlı bestesinde de bahsediyordu, hem dahi hem aşık olmak böyle bir şeydi sanırım. Bazı kaynaklar Elis’in onun abisinin eşi ya da çok yakın bir arkadaşının eşi olduğunu söyler. Mektuplaşmalar, gizli gizli buluşmalar hiçbir aşığa yetmediği gibi onlara da yetmez ve bir gün Beethoven ve Elis, bütün tehlikeleri göze alarak kaçmaya karar verirler. Kararlaştırdıkları gün gelince Beethoven, sevdiğine kavuşmanın hayaliyle yollara düşer fakat bulutlar sanki onlara engel olmak istercesine yeryüzüne bırakır damlalarını. Yağmurun bu denli şiddetlenmesiyle çamura bulanan yollarda artık faytonun gitmesi söz konusu bile değildir. Beethoven fırtınalı havada sevdiğine kavuşmak için koşmaya başlasa da Elis de zamanla mücadelesinde yenik düşer. Beethoven’ın gelmeyeceğini düşünür, saatlerdir beklemiş olmanın verdiği yorgunlukla endişesi gitgide artar. Beethoven, binanın dış kapısından içeri girdiğinde Elis’in dayanacak gücü kalmamıştır. Böylece Elis, hüzünlü bir terkedilişle; Beethoven ise biricik aşkına kavuşmanın heyecanıyla merdivenin farklı yönlerinden birbirlerini görmeden geçip gitmişlerdir. Hayatın hep tuhaf, anlaşılmaz bir mizahı yok mudur zaten? Bir bakış kadar yanımızda olan insana, bazen yıllarca bile kör olmaz mıydık?

Moonlight Sonata’nın ilk bölümünü (adagio sostenuto) dinlediğinizde oldukça yavaş ve ağırdır, sanki yağmurlu havada yavaş yavaş giden faytondaki bitmek bilmeyen yol gibidir; ikinci bölümde (allegretto) hızlanma duyarız, gerilimli bir heyecanı vardır, tıpkı fırtınalı bi havada sevdiğimize koşmanın heyecanı gibidir; üçüncü bölüm (presto agitato) ise diğerlerinden farklıdır, karışık bambaşka duygular yaşatır insana, sanki  Beethoven’ın “Acaba Elis hiç gelmedi mi, yoksa onu sevmediğimi, gelmeyeceğimi düşünerek mi vazgeçti bu aşktan?” sorusu zihnimizde dolaşır.

Beethoven’ın gölde parlayan ayışığı, Elis miydi? Moonlight Sonata neden ya da kime yazıldı? Bilinmezliklerle dolu sorular olsa da cevabını asla bilemeyeceğimiz soruların böylesine etkileyici bir gidiş yolunun olabileceği kimin aklına gelirdi?

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır