Şimdi Okuyorum
Kendi Peşimi Bile Bıraktım / Sait Faik Abasıyanık

Kendi Peşimi Bile Bıraktım / Sait Faik Abasıyanık

Yazın son demlerini yaşadığımız şu günlerde, bir deniz kenarında oturmuş ve ılık rüzgarı yüzümüze yemişçesine Sait Faik hikayelerini okumak büyük bir zevk verecektir. Sait Faik, edebiyatımızda sıcacık ve samimi hikayeleriyle yer edinmiştir. Bu tarz hikayelerden oluşan ve en bilinen eserlerinden biri de “Lüzumsuz Adam“dır diyebiliriz.

Lüzumsuz adam ifadesi ilk bakışta olumsuz bir anlam taşıyor gibi görünse de aslında birçoğumuzun içinde taşıdığı veya kimilerinin de bizzat yaşadığı bir hayat hikayesidir. Peki kimdir bu lüzumsuz adam? Kime denir?

Aldırmamazlık durumu hayattan bir şey beklememekle ilgilidir. Geleceği çok fazla kurgulamadan, anı doyasıya yaşamaktır.

 

Fazla istemem. Keyifle yerim, keyifle içerim. Bu gençlik ondan. Hiçbir şeye aldırmam.

Öncelikle, gündelik hayatın sıradanlığı içerisinde makineye dönüşmemiş insandır. Makineye dönüşmemiş insan her şeyi fazlasıyla hisseder. Hissetmek ister. Gördüğü her insanı, yaşanan her olayı ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışır. Her çözümlemede şaşırır, hayret eder adeta bir çocuk edasındadır.

Şöyle bir bakıyor, kendini şöyle bir tartıyor. Hayır, hayır!  Hiçbir işe layık değil. Hakkı var insanların… O, dünyaya hayretle bakmaya doğmuştur. Hiçbir şey anlamadan şaşırmaya doğmuştur.

Bir yere, bir şehre bağlı kalamaz. Adeta gezgindir. Bir yere bağlı kalmak insanın gözünü, gönlünü, fikrini, ufkunu daraltır bir zaman sonra. Farklı yerler görmek demek farklı bir sürü insanı tanımak demektir. Bir sürü olaya tanıklık etmektir. Gözlemlemektir. Farklı deneyimler kazanmaktır. Bir yere bağlı kalmamak insana iyi gelirdi belki de.

Şehri bırakıp gitmeliydi. Nereye olursa olsun… Bu şehri bırakmalıydı. Dağlarda yatmalı, subaşlarında garipler gibi su içmeli, köylerden ekmek dilenmeli, şehirli görünce yol değiştirip koşa koşa kaçmalı, samanlıklarda yatmalı, dağlardan üzüm çalmalıydı.

Lüzumsuz adam dert, keder nedir bilmez ve hiçbir şeye aldırmaz. İnsan olarak bunu becerebilmek elbette zor. Bunu becerebilene de hayat ne alâ…

-Hiç dertlenir misin?

-O da neye?

–Yani ya, kederlenir misin?

–Bilmem öyle şey, ben cahilim.

Mala mülke önem vermez. Birikim yapmak için insanları kandırmaya çalışmaz. İnsan ilişkilerinde dürüstlüğü ön planda tutar. Belki de insanlar hakkında kötü planlar yapmak daha yorucudur? Oysa ki dürüst olursan yorulmazsın ve yaşar gidersin, hesapsızca.

İnsanlar korkunç şeylerdi. Garip gözleri vardı. Sabah sabah damlıyorlar; nasıl kazık atacağız birisine diye fırıl fırıl, yalnız hamallarla çuvalların gezdiği sokaklarda dolaşıyorlardır. Bütün mesela bir yere mal yığmaktı. Bütün mesele ötekini kafese koymaktı.

Lüzumsuz adam aslında “insan olmanın” tanımıdır. Nasıl bir insan olmalı?  İşte bunun farkındadır.

-Severim toprağı. Bu sessiz, mütevazı, sakin deli şeyi, dedi. Hayat bundadır işte. Biz canlı mıyız bunun yanında? Onun için bundan yapıldık derler.

–Filozofsunuz galiba, papaz efendi?

–Hayır! Ne papazım, ne filozofum. İnsanım.

Sait Faik’in lüzumsuzluk üzerine 14 farklı hikâyeden oluşan “Lüzumsuz Adam” kitabını okuyup inceleyince, aklıma, “Into the Wild” filmi geldi. Filmin ana karakteri Christopher, şehir hayatının vahşiliğinden saf olan doğaya kaçmaya çalışmıştır. Ona atfedilen derecelerden, kariyerden ve paradan uzaklaşıp asıl olan hayatın peşine takılarak, insanın gerçek yaşamının içine girmiştir. Elbette ki her şeyi bir anda bırakıp gitmek kolay değil, büyük bir cesaret ister. Fakat Sait Faik der ki “Kendi peşimi bile bıraktım”. Her şeyi bırakamasak da bizi aşağı çeken ve üzen olayları, insanları geride bırakmak bir nebze olsun hayatımızı daha güzel kılacaktır. 

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
3
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır