Şimdi Okuyorum
Leonardo’nun Son Yahudası: Yahuda İskariot

Leonardo’nun Son Yahudası: Yahuda İskariot

Leonardo Da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” (The Last Supper) tablosu şüphesiz ki diğer eserleri arasında Mona Lisa’dan sonra en çok bilineni. Üzerine kitaplar yazılmış, kurgular düzenlenmiş, defalarca tartışmalar yapılmış bu eserin sırrı günümüzde bile hala tam anlamıyla çözülememektedir.

Bir İncil sahnesinin resmedildiği bu tabloda Da Vinci, çok yönlü zekasını adeta ince ince duvarın üzerine işledi. Sanat tarihçileri tarafından her defasında heyecanla incelenen bu tabloda, aslında birçok mesaj gizliydi. Bu mesajlara değinmeden önce İncil’deki sahneyi kısaca hatırlayalım:

Yemek yedikleri esnada, “Size doğrusunu söyleyeyim, sizden biri bana ihanet edecek” dedi. Bu söz onları kedere boğdu. Teker teker, “Ya Rab, beni demek istemedin ya?” diye sormaya başladılar.
O da “Bana ihanet edecek olan” dedi, “Elindeki ekmeği benimle birlikte sahana batırandır. İnsanoğlu, kendisi için yazılmış olduğu gibi gidiyor, ama İnsanoğlu’na ihanet edenin vay haline! O adam hiç doğmamış olsaydı, kendisi için daha iyi olurdu.”
O’na ihanet edecek olan Yahuda, “Rabbim, yoksa beni mi demek istedin?” diye sordu.
İsa ona, “Söylediğin gibidir” karşılığını verdi.
Matta, 26:14, 25. Bölüm

Da Vinci, bu sahneyi adeta eserinin her yanına yansıtmıştı. Hatta sadece bu sahneyi değil; geçmişi, o anı ve geleceği de. Bazı detaylardan örnek verecek olursak: İsa “İçinizden biri bana ihanet edecek” dediğinde tüm Yahudaların yüzündeki tedirginliği görürüz. Aziz Petrus’un elinde bir bıçak var. Son Akşam Yemeği’nden kısa bir süre sonra İsa’yı yakalamaya gelen Romalı askerlerden birinin kulağını keseceği bıçak. İsa’ya ihanet eden Yahuda İskariot (Judas Iscariot). Elinde gümüş bir kese var. İsa’ya ihanet etmesi karşılığında verilen 30 gümüşün içinde olduğu kese.

Tablo hakkında onlarca makale, tez çalışması, komplo teorileri olsa da bu kısa bilgileri verip esas üzerinde duracağımız konuya geliyorum. Da Vinci’nin 1495 yılında yapımına başladığı bu eserin tamamlanması, onun tam 4 senesini aldı. Eserin yapımının bu kadar uzun sürmesinin nedeni ise Da Vinci’nin Hz.İsa’ya ihanet eden Yahuda İskaryot’un yüzünü resmederken esinlenecek bir model bulamamasıydı.

Da Vinci, yukarıdaki örneklerden de gördüğümüz üzere geçmişi, o anı ve geleceği yansıtmak istemişti ve Yahudaların yüzlerini resmederken gerçek insanlardan, onların karakterlerinden ve yıllar içinde hayatın onlara yaşattıklarının izleri olan yüz ifadelerinden esinlenmişti. Da Vinci, şehirdeki tüm hapishaneleri gezmiş, tüm meyhanelere girmiş, en çirkin suçların işlendiği mahallelerde gezmişse de bir türlü yüzünde hem sevgiyi hem ihaneti barındıran biriyle karşılaşamamıştı.

Da Vinci’nin aradığı hain tam da tarihte yaşandığı gibi içerden olmalıydı. Hem birini çok sevmeliydi hem de ona ihanet edebilmeliydi. Aslında zihni bir yandan bu çelişkiyle yoruluyordu. Kim uğrunda canını verebilecek kadar sevdiği birine ihanet edebilirdi ki? İnsanın içinde nasıl böylesine iki zıt duygu birbirine kenetlenebilirdi?

Da Vinci’nin tüm bu soruları, şehre Bohemyalı bir tüccarın gelmesinin ardından son bulacaktı. Parasına düşkün olan Bohemyalı tüccar borcunu almak için geldiği bu şehirde hayatının aşkını bulacak, sevdiğinin hayaliyle yatıp kalkacak, onsuz bir gün bile düşünemeyecek duruma gelecekti. Fakat hayatın mizah anlayışı bizimkinden biraz daha farklıydı, yakıcıydı. Uğrunda yemeden içmeden kesildiği sevgilisi, aynı zamanda onun itibarının en büyük düşmanı olan adamın kızıydı.

Günler, aylar geçtikten sonra Bohemyalı tüccar, şehirden ayrılırken arkasında koca bir ihanet öyküsü bırakacaktı. Sırf borcunu alabilmek için sevgilisine ihanet etmiş, onu evlenme vaadiyle kandırıp babasının paralarını alarak şehri terk etmişti. Parası, itibarı ve hayatının aşkı arasında seçim yapmış ve zaafları üstün gelmişti.

Bir şey anımsattı mı? Yahuda İskaryot da tıpkı Bohemyalı tüccar gibi parayı seçmişti. 30 gümüş karşılığında sevdiği, inandığı, yolunda gittiği Hz.İsa’yı baş rahiplere ihbar etmişti. Da Vinci, tüm bu yaşananlardan sonra Yahuda İskaryot’un suratını Bohemyalı tüccardan esinlenerek resmetmeye karar verdi. Kötü insanları sokaklarda, hapishanelerde, pazarlarda aramaya gerek yoktu. Kötülük tıpkı iyilik gibi, aşk gibi bize en yakın yerdeydi, içimizdeydi. Sevdiğimiz birine bile ihanet edebilmemiz için en azılı suçları işlememiz gerekmiyordu, meyhanelerde sabahlamamız da. Zaaflarımız olsa yeterliydi.

İşte Bohemyalı tüccarın zaafı ve ihanet öyküsü, Da Vinci’nin dört yıldır yüzünü resmedemediği Yahudasına ilham kaynağı olmuştu ve bir bakıma diğer bir ihanet öyküsüyle 15. yy.’dan beri Santa Maria delle Grazie yemekhanesinde sergilenmek üzere tamamlanmıştı.

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
1
Heyecanlı
0
Hüzünlü
1
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır