Şimdi Okuyorum
Batı’da Dracula, Doğu’da Kazıklı Voyvoda: III. Vlad Tepeş

Batı’da Dracula, Doğu’da Kazıklı Voyvoda: III. Vlad Tepeş

Eflak voyvodası III. Vlad Tepeş, uyguladığı sıra dışı işkence yöntemleriyle farkında olmadan dünya tarihinde sürekli konuşulan vampir hikayelerinin ilk kıvılcımlarını çaktı.

Vampirlere inanır mısınız? Sizce, tamamen hayal ürünü bir tür mü yoksa tarihte var oldular mı?

Bir yığın kitap, bir yığın dizi, bir yığın film, bir yığın efsane… Yıllarca hikayeleri yazıldı, çizildi; yazılıyor, çiziliyor. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz ya hani, işte vampirlerin ateşi de bizden çok da uzak olmayan bir yerde yanmaya başladı: Transilvanya’da.

Vlad Tepeş’in birkaç kez uğramasına rağmen onunla özdeşleştirilen Transilvanya’daki Bran Şatosu.

Eflak voyvodası III. Vlad Tepeş, uyguladığı sıra dışı işkence yöntemleriyle farkında olmadan dünya tarihinde sürekli konuşulan vampir hikayelerinin ilk kıvılcımlarını çaktı. Düşmanlarına gözdağı verirken hem kendi ülkesinde hem de düşman ülkelerde adından söz ettiren biri oldu. Ondan esinlenilerek yazılan bir kitapla ve o kitaptan uyarlanan film ile öldükten çok sonra bile yaşamaya devam etti. Tabi hikayeler öyle başını alıp gitti ki ateş unutularak zamanla yerini dumanlara bıraktı. Ve şimdi biz o ateşi tekrar yakıyoruz.

1. Vlad Tepeş Kimdir?

1431 yılında doğan, “Kont Drakula” ya da “Kazıklı Voyvoda” lakaplarıyla tanınan Vlad Tepeş, Eflak Beyliğinin voyvodası II. Vlad Drakul’un oğludur. Tepeş’in Drakula lakabı da babasından gelir.

Hikayeye göre; II. Vlad, 8 Şubat günü, sade bir törenle yarı askeri yarı dinsel nitelikteki gizli Ejderha Tarikatı’na üye oldu. Bu tarikatın adı, “ejderha” anlamına gelen “draco”dan geliyordu. II. Vlad isminin yanına “Drakul” lakabını aldı. Babası öldükten sonra Tepeş de mektuplarını “ejderhanın oğlu” anlamına gelen “Drakula” adıyla imzalamaya başladı. İşte Drakula lakabı buradan geliyor.

Gelelim Tepeş’in gençliğine… Zamanında Osmanlılara yenilen II. Vlad, oğlunu rehin olarak onlara vermişti. Tepeş, 1442-1448 yıllarını Osmanlı’da rehin olarak diğer beylik şehzadeleri ile birlikte geçirdi. Erdel beyi Janos Hunyadi’nin, babasını ve kardeşi Mircea’yı öldürmesi üzerine Tepeş, 1448 yılında Osmanlı desteğiyle Eflak tahtına çıktı. Ama bu sefer de iki ay sonra Bohemya Kralı II. Vladislav tarafından tahttan indirildi. Zamanla gücünü toplayan Tepeş, 1456 yılında II. Vladislav’ı öldürdü ve III. Vlad adıyla Eflak voyvodası oldu. İkinci hükümdarlığı 1462 yılına kadar ancak sürdü. Osmanlılarla olan savaşı yüzünden tahtını kardeşi Radu’ya bıraktı.

1.2. Vlad Tepeş ve II. Mehmet’in Kavgası

Gençlik yıllarını Osmanlı sarayında tutsak olarak geçiren Tepeş, yine Osmanlı’nın yardımıyla tahta geçmişti. Babasının II. Murat ile olan gerilimini o da II. Mehmet ile yaşadı. Tahta geçen Tepeş, kendi bölgesindeki düşmanlarıyla uğraşırken Osmanlı’ya ödemesi gereken vergiyi üç yıl boyunca ödeyemedi. Bunun üzerine II. Mehmet, Tepeş’i ülkesine çağırdı. Bu çağrıyı reddeden Tepeş, yükümlülüklerini yerine getireceğini söyledi. Büyük ihtimalle bu söze inanmayan II. Mehmet, Hamza Paşa’ya, Tepeş ile buluşup onu tuzağa düşürmesini emretti. Fakat Tepeş, bu olaydan haberdar oldu ve Hamza Paşa’yı tuzağa düşüren taraf oldu. Kendi elleriyle işkence ettikten sonra diğerlerinden daha yüksek bir kazığa geçirtti. Bununla yetinmeyen Tepeş, Tuna Nehri’nin karşı kıyısındaki Türk ve Bulgar nüfusunu kazığa geçirtti. Söylenene göre kazığa geçirilenlerin sayısı “25.000”i aşmaktaydı.

İstanbul’u fethederek efsaneleşen Fatih, tabi ki bu duruma göz yumamazdı. Bilirsiniz, Türkler kızınca gözleri hiçbir şey görmez. Keza, Fatih de en büyük ordusuyla sefere çıktı. Fatih’in ordusu, Tepeş’in ordusunun 3 katıydı. Zekasına güvenen voyvodamız, meydan savaşının aleyhine olacağını biliyordu. Bu yüzden, Tuna’nın limanlarını yaktırarak Osmanlı donanmasını bataklık kaplı arazilere çekerek toplarını işlevsiz hale getirdi.

Yeter mi? Yetmez.

Geri çekilirken, yol üzerindeki Osmanlı ordusunun beslenebileceği tüm kaynakları yok etti; hayvanları öldürttü, suları zehirledi. İçinde kazıklar bulunan çukurlar hazırlattı. Vebalı insanları Osmanlı kamplarına gönderdi, azılı katilleri Osmanlı askerlerinin üstüne saldı. Anlayacağınız, voyvodamız zafer için her türlü “çirkefliği” yaptı. Tüm bunlara rağmen Osmanlı ordusu, ilerleyişini sürdürdü. Başkent Tirgovişte’ye kadar yakınlaştı.

Peki, Tepeş durur mu? Durmaz.

Tepeş de binlerce atlısıyla Osmanlı kampına saldırdı. Saldırı karşısında, yeniçeriler yılmadı ve direniş gösterdiler. Çok büyük kayıplar yaşayan Osmanlılar, toparlanınca tekrar yola koyuldular. Fakat onları dehşete düşüren bir durumla karşılaştılar. Üç kilometre uzunluğunda, bir kilometre genişliğinde kazığa geçirilmiş, 20.000 civarı cesetle karşılaştılar, havadaki ceset kokusu dayanılmazdı!

Gördüklerine inanamayan Fatih, böyle bir adamla bu şekilde uğraşamayacağını düşünerek ordularıyla geri döndü. Tahtı uğruna binlerce kişiyi kazığa oturtmaktan çekinmeyen Tepeş, beklediği zaferi elde etti. Fakat bu savaşta neredeyse ordusu yok oldu. Kendi askerlerini kazığa geçirten Tepeş’e, güven azalmaya başladı.

Fatih Sultan Mehmet, bu olayı tabi ki burada bırakmadı. Madem savaş, meydan değil taktik savaşı diyerek -bu kısmı ben doğaçladım-, Tepeş’in kardeşi Radu’yu kullandı. Radu, soylu aile Boyarları yanına çekerek, Eflak tahtına çıktı. Poenari Kalesi’ne gizlenen Tepeş, Osmanlıların saldırısına uğrayarak oradan da kaçtı. Macar kralı Cornivus’un yanında geçen 12 yıllık esaretinden sonra tekrar güven kazanarak tutsaklığına son verdirmeyi başardı.

Sürgün yıllarından sonra, 1476 yılında Eflak’a dönen Tepeş, Radu’nun ölümü üzerine üçüncü kez tahta çıktı. Fakat birkaç hafta sonra başsız gövdesi, bir bataklıkta bulundu ve keşişler tarafından gizlice gömüldü. Başıysa; gövdesinden çooook uzaklara, öldürüldüğüne kanıt olarak İstanbul’a, Fatih’e gönderildi.

2. Vlad Tepeş ve Sıra Dışı İşkenceleri

Vlad Tepeş, Eflak voyvodası olmasının yanı sıra yaptıklarıyla ünlü bir insandı. Bugün ondan bahsetmemizin en mühim noktası insanları acımasızca kazığa geçirtmesiydi.

Tepeş, ikinci kez tahta çıktıktan sonra, Paskalya kutlamaları için soylu aile Boyarları, sarayına davet etti. Yemek sırasında Tepeş’in adamları tarafından alınan, kadınların ve çocukların da olduğu 500 civarında Boyar soylusu, sarayın çevresindeki kazıklara geçirtildi. Genç ve güçlü olanlar zincire vuruldular, 2 gün boyunca kuzeye yürütüldüler. Yıkık halde bulunan, 1480 adet basamağı bulunan Poenari Kalesi’nin onarımında, elbiseleri parçalanıp çıplak kalana kadar çalıştırıldılar. Onlar bu eziyeti yaşarken Tepeş, onların topraklarını alıp köylüye dağıttı. Bu nedenle Rumenler onu “Robin Hood” olarak görüyorlar.

Bitti sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Vlad Tepeş’in yaptıkları bitmediği için efsaneleri de bitmedi. Söylenene göre Tepeş, kazığa geçirdiği insanların oluşturduğu bir dairenin ortasında saray halkı ile beraber yemek yemekten büyük zevk alırdı. Ayrıca Türkleri, işkenceyle öldürmek onun için bir zevkti. Eline Türk esirler geçince ayaklarındaki derinin yüzülmesini, açığa çıkan etin üzerine tuz dökülmesini ve ızdırabının artması için keçilere yalatılmasını emrederdi.

Diğer efsaneler ise şöyle: Bir gün şehirdeki bütün dilencileri çağırtarak büyük bir ziyafet verdi. Dilencileri iyice doyurduktan sonra masayı ateşe verdirip, hepsini diri diri yaktı. Bazı kadınları da kazanlara attırıp haşlattı, etlerini çocuklarına yedirdi. İnsanları doğramak, kazanlarda kaynatmak için özel yöntemler uyguladı. Bir gün eşek üzerinde tesadüf ettiği bir papazı eşekle birlikte kazığa geçirtti. Dil öğrenmek için Eflak’a gelen 400 Macar ve Erdelliyi casus oldukları gerekçesi ile diri diri yaktı. Bohemyalı 600 kadar tüccarı da pazar yerinde kazığa vurdurdu.

Evet, şimdi bitti. Kısaca, Kazıklı Voyvoda Vlad Tepeş, lakabının hakkını sonuna kadar verdi. İşin ilginç kısmı ise şöyle ki Vlad Tepeş, ülkesinde yaptıklarıyla -özellikle milliyetçi kesim tarafından- bir kahraman olarak görülür. Eğer o olmasaydı, tüm Avrupa Osmanlıların eline geçecekti diye bir düşünce hâkim. Onlara göre bunları yapmasının haklı sebepleri vardı.

3. Vlad Tepeş’in Sanat ve Kültürdeki Yeri

Ünü dünya çapında yayılmış olan III.Vlad’ın, kültür alanına yansıması da kaçınılmaz olmuştur. İlk olarak Bram Stoker‘ın 1897 yılında yayımladığı “Dracula” romanı ile edebiyat dünyasına girer. Stoker’ın, Tepeş’ten yola çıkarak vampirler hakkında yazdığı roman, bugün bile hala en korkunç hikayelerden biri olarak kabul edilir. Kitap, hukuk müşaviri Jonathan Harker’ın iş sebebiyle Transilvanyalı Kont Drakula’nın şatosuna gitmesiyle başlayan olayları aktarır.

Tepeş’in adı, kitapla birlikte sinema dünyasına da giriş yapar. 1922 yılında Almanya yapımı sessiz film “Nosferatu, eine Symphonie des Grauens” (Bir Dehşet Senfonisi), Stoker’ın romanı baz alınarak çekilir. Fakat film, kitabın telif hakları satın alınmaksızın çekildiği için kaldırılır. İlerleyen zamanlarda bulunan bir kopya sayesinde ise film günümüze ulaşabilmiştir.

III. Vlad Tepeş’in hikayesi şimdilik bu kadardı. Güneşten çekinenlere dikkat etmeniz dileğiyle!

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
1
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır