Şimdi Okuyorum
Gönül Ehli Bir Grunger Derviş – Eddie Vedder

Gönül Ehli Bir Grunger Derviş – Eddie Vedder

Sonbahar hüznünü tam da iliklerime kadar hissetmeye başladığım şu günlerde aldım müjdeli haberi; Eddie Vedder merakla beklenen yeni solo albümünden ilk şarkısını yayınlamış: “Long Way”. Daha dinlemeden ismiyle beni yakalayan bu şarkı Tom Petty etkisi hissettirse de tam bir son 15 senelik Eddie Vedder ruhunu yansıtıyor, sözleriyle de Vedder’ın söz yazarı olarak ne kadar takdir edilesi bir kişilik olduğunu tekrar tekrar gösteriyor.

90’lı yıllar ortaokul, lise, rock müziği keşfedip hayran olma zamanları tanıştım ben de Grunge akımı ile. Grunge’ın patladığı, Nirvana’nın zirve yaptığı ve çok popüler olduğu için benim uzak durduğum dönemler. Çoğu akranımın tersine Grunge ile Iron Maiden, Metallica, Megadeth, Def Lepard vs gibi metal gruplarını dinledikten sonra tanışıp 3-5 şarkı dışında pek de ısınamamıştım aslında. Sonra bir gün bir ses duydum ve beni alıp götürdü, bambaşka yerlere taşıdı yanında. Öyle bir ses ki kadife gibi, insan olduğuna pek ihtimal verilemeyecek boyutta. Mutlu, üzgün, depresif ya da neşeli vs. her ruh halinde ayrı bir coşku veriyordu adeta.

“Hey, I, oh I’m still alive

Yeah, I, oh I’m still alive

Yeah, I

Ooh, I’m still alive! *Alive

diye coşkuyla bağıran o ses Eddie Vedder’dı. Ve ben o gün Pearl Jam diye bir grup keşfetmiştim.

Müzik dünyası 80’lerin çılgın, aşırı renkli, kaotik synth, disko, pop müzik ve yaşam tarzından daha özensiz ve karanlık müzik türlerine doğru yol alırken, 90’lı yıllara damgasını vuran ve izleyici sayısı on binlere hatta yüz binlere ulaşan rock ve metal konserleri, giderek artan rock ve metal barlar, bu müzik türlerine altın çağını yaşatıyordu.

İşte böyle bir atmosferin içinde, Seattle’dan çıkan Grunge akımı tek tipleşen bir düzene ayak uyduramayanların içinde bulundukları depresyonun dışa vurumu gibiydi. Grunge müzik tarzının en önemli temaları; bunalım, çaresizlik hissi, hüzün ve öfke gibi karanlık detaylardan oluşuyordu. Hem görüntü hem müzik hem de yaşam açısından düzensiz bir imaj çizen Grunge’ın etkileri yalnızca müzikle sınırlı kalmadı; özellikle 90’ların başında giyimden aksesuara, edebiyattan sinemaya birbirinden farklı alanlara da yayıldı. Converse ayakkabı, yırtık jean pantolon, bol kazak ve hırkalar, ekoseli gömlekler, uzun saç ve kalın bilekliklerin moda olduğu o yılların sinemadaki temsilcileri: Transpotting, Singles ve Kids sayılırken edebi açısından Chuck Palahniuk, Neal Cassady ve Philippe Djian oldu.

Dünya genelinde Grunge, çoğunlukla Nirvana ile biliniyor olsa da tıpkı Nirvana gibi aynı yerden; Seattle’dan ve aynı dönemden gelen Pearl Jam, Alice In Chains ve Soundgarden gibi pek çok Grunge grubu vardı. Fakat Kurt Cobain’in zirvede olduğu bir dönemde intihar etmesi Grunge müzik dünyasında bir kırılmaya yol açtı. Varlığıyla yükselen müzik akımı, yokluğuyla büyük bir darbe aldı. Cobain’in ölümüyle popülaritesini kaybeden Grunge tarihi, 30 yılı aşan geçmişinde Alice In Chains’in solisti Layne Staley’nin ölümü gibi bu tarz talihsiz başka olaylarla da sarsıldı.

Cobain’in ölümü ile birlikte büyük darbe alan Grunge tüm dünyadan kalabalık ve sadık bir dinleyici kitlesiyle yoluna devam etti. Bunların arasında en çok öne çıkan ve bayrağı sağlam taşıyan ise Pearl Jam’di. Yıllarca Nirvana ile kıyaslanmış fakat Nirvana’dan iyi oldukları halde Cobain’in intiharıyla iyice gölgede kalmış olan grup vokal gücüyle yıllar sonra hak ettiği takdiri kazandı.

Performans esnasında hem masum hem bir o kadar serseri hem vahşi hem romantik hem de anarşist olabilen ilahi sesiyle Eddie Vedder, fazlasıyla gürültülü bu müzik türünü duygu dolu hassas sözleri ile ters köşe yaparak dünyadaki en şahsına münhasır vokallerden biri olarak başı çeker.

1964 yılında Illinois’te dünyaya gelen ve anne tarafından Kızılderili kökenli olan Vedder hem büyüdüğü yerin hem genlerinin hem de küçüklüğünde yaşadığı derin ailesel problemlerin izlerini o derin bariton sesine çok güçlü bir şekilde yansıtır. Başarılı şarkı sözleri yazmasının altında da bu nedenler yatar.

1990 yılında Ament, Gossard ve McCready tarafından kurulan Pearl Jam’e dahil olan Eddie, ilk müzikal başarısını Ten albümünün 1990 yılında en fazla satan albümler arasında yer alması ile yaşadı. Pearl Jam, Ten albümü ile kısa zamanda popülaritesini artırırken aynı zamanda Seattle kentine özgü olarak bilinen grunge adlı rock grupları kategorisinde de yer almaya başladı. Jeremy adlı parçaları ise 1993 yılında Grammy Ödül Töreninde “En İyi Rock Şarkısı” ve “En İyi Hard Rock Performansı” olmak üzere iki ödüle layık görülen “Jeremy” şarkısı Pearl Jam’e MTV Müzik Ödülleri Töreninde ise, “Yılın Klibi” ve “En İyi Grup Klibi” olarak 2 farklı ödül daha getirdi. “Jeremy” 90’lı yılların “En İyi 100 Şarkı Listesinde” 11. sırada yer alma başarısını gösterdi.

2000’li yıllar itibariyle solo kariyerine ağırlık veren ve soundu folk rock’a doğru akan Eddie Vedder, Ölü Adam Yürüyor (Dead Man Walking), Benim Adım Sam (I Am Sam) (2001) A Brokedown Melody (2004) ve Body of War (2007) gibi birkaç film müziği albümüne de katkıda bulundu. Body of War (2007) isimli belgesel için iki şarkı yazan Vedder ayrıca Irak Savaşı için “No More” ve “Long Nights” adlı parçaları yazdı.

Vedder 2007 yılında yakın arkadaşı Sean Penn’in yönettiği “Into the Wild” adlı filmin soundtrackine önemli katkıda bulunarak bu muhteşem albümü adeta insanlığa bağışladı, filmi sinema tarihinde iz bırakan bir yere taşıyarak 2008 yılı Altın Küre Ödül Töreni’nde “Into the Wild” film müzikleri arasında yer alan “Guaranteed” adlı parça ile ödüle layık görüldü. Daha sonra “Guaranteed” adlı parça Dünya Müzik Albümleri Ödülleri’nde “Filmle En Uyumlu Beste” olarak ödüllendirildi. 2009 Altın Küre Ödülleri’nde ise “Rise” adlı parça “En İyi Rock Performansı” ödülünü aldı.

Solo üretimleri, ilk kez 2007 yapımı “Into The Wild” filminin soundtrackı olarak albümleşen ve 2011’de “Ukulele Songs” albümünü yayımlayan Vedder, pandemi günlerinde evinde hayat verdiği 6 şarkılık Matter of Time EP’si paylaştı. Sonrasında bunu, yine bir Sean Penn filmi olan “Flag Day” için hazırladığı bir soundtrack albümü takip etti.

“Black” şarkısıyla kahrederken “Alive” ile coşturan Vedder’ın bir şarkıyı söylemesi, şarkının tüm karakterini değiştirebiliyor ve bunu “Eddie Vedder” söylemiş dedirtiyor. Rock müzik tarihinde en özgün, en başarılı, en önemli ve en çok iz bırakan vokalistler listesinde ilk sıralarda yer alan Vedder, “Jeremy” çok net görüldüğü üzere çocukluğunda babası kaynaklı yaşadığı bütün yoğun ve acı hisleri yorumuna yansıtıyor, birebir hissettiriyor.

“And now my bitter hands

Cradle broken glass

Of what was everything

All the pictures have

All been washed in black

Tattooed everything

All the love gone bad

Turned my world to black

Tattooed all I see” *Black

Kaybetmek istemediği sevgilisinin elinden son kez tutarmış gibi tüm gücüyle mikrofona sarılışı, şarkı bittiğinde alkışlayanlara attığı o içimde çürüyen bir şeyler var bakışı, içindeki yaşanamamış güzel günlerin öfkesiyle gecenin melankolik karanlığına “the sorrow grows bigger when the sorrows denied” dedirterek kadeh tokuşturtan Vedder hassasiyeti, müzikal yeteneği ve birikimiyle çok fazla meale denk düşüyor.

Bazıları duyar, bazıları dinler ve bazıları duysunlar ve dinlesinler diye müzik yapar. Eddie Vedder bunların hepsini bir araya getirerek taa Orta Amerika’dan yola çıkıp gönül ehli derviş ruhuyla kalbimizin derinliklerine iniyor. Islık çalan birisi olarak hatırlanmak isteyen bu deli bakışlı adam, on yılın ardından kaydettiği ve yayın tarihi henüz bilinmeyen ilk solo albümü “Earthling”in klasik rock etkileşimleri taşıyan ilk teklisi “Long Way”le biz dünyalılara 2021’de güzel şeyler de olacak umudu veriyor.

“And the wind keeps rollin’,

And the sky keeps turning gray.

And the sun is set

The sun will rise another day.

Will I walk the long road?

We all walk the long road.” *Long Way

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
1
Hüzünlü
0
Mutlu
2
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır