Şimdi Okuyorum
Puantiyeli ve Renkli Dünyaların Kraliçesi / Yayoi Kusama

Puantiyeli ve Renkli Dünyaların Kraliçesi / Yayoi Kusama

Sevgili sanat severler, oturduğum yerden kültürleneyim diyenler, sizi “değişik” bir o kadar da marjinal bir kadın sanatçıyla tanıştırmak istiyorum. Değişik sıfatını sonuna kadar hak eden bu hanımefendi dünya çapında “Puantiye Kraliçesi (Queen of Polka Dots)” olarak tanınan Yayoi Kusama’dan başkası değil. Kendisi çağdaş sanatın önemli bir ismi, hatta “duayen” bir ismi olarak karşımıza çıkıyor. Japon sanatçı Kusama, avangart sanatının yaşayan öncülerinden biri olarak kabul ediliyor. Eserleri feminizm, minimalizm, sürrealizm, pop art ve soyut ekspresyonizm akımları içinde değerlendiriliyor.

Kusama’nın fazla renkli ve çılgın dünyası sanat çevrelerince ve meraklılarınca oldukça ilgi çekiyor. Bu renkli dünyanın kapılarını nasıl araladığının ise bir hikayesi var. Puantiyelerle bu kadar içli dışlı olmasının altında çocukluğundaki bir anı yatıyor. Anlattığı hikayesine göre Kusama, daha küçük bir kız çocuğu iken onu çıldırtan halüsinasyonlar görmeye başlıyor. Bir çiçek tarlasındayken bütün çiçekler onunla konuşmaya başladığında hayal gücünün yettiği kadar, çiçeklerin baş kısmını noktalar haline dönüştürüyor. Ve bu sonsuz noktaların içinde kendini kaybediyor… Sanatla iç içe geçmesinin başlangıcını işte bu çiçek tarlası teşkil ediyor. Her gün halüsinasyonlarıyla, acılarıyla ve korkularıyla savaşmak zorunda kalan Kusama, onları yenebilmek için sanatına sığınıyor. Resim çizmesinin ilk adımını henüz 10 yaşındayken annesinin portresini çizmekle atıyor ve sanat serüvenine devam etmeye karar veriyor. Bir sanat okuluna gidiyor ve resim çalışmaları yapıyor.

1950 yılı ise hayatının dönüm noktası… New York’a taşınan sanatçı bu şehirde çok fazla şey kazanıyor. New York’a gidip de bir şeyler kazanmamak mümkün müdür orasını pek bilemiyorum. Kusama, 1958 yılında “Infinity Nets” gibi ünlü birçok sergisini burada açıyor. Donald Judd, Andy Warhol ve Joseph Cornell gibi ünlü sanatçılarla tanışıyor. Onlarla tanışması haliyle sanatına etki ediyor ve kendini geliştirmeye devam ediyor. New York günlerinden sonra Kusama, 1973’te Japonya’ya dönüp 1977’de kendi isteğiyle akıl ve ruh sağlığı hastanesine yatıyor. Hastane günlerinde sanatına devam etmesine izin veriliyor. Kusama, 40 yıllık kendini bulma ve tedavi etme sürecinden sonra 83 yaşında New York’a geri dönüyor. Sadece resim yapmakla yetinmeyen Kusama müzik, dizayn, edebiyat, moda ve sinema alanlarında da eser veriyor ve hâlâ da sanatına devam etmekte. Özellikle son dönemde Los Angeles ve New York gibi birçok ünlü şehirde açılan “Infinity Mirrors” sergileri yoğun ilgi görüyor.

Şöyle bir iki cümleyle de Kusama’nın sanat anlayışına değinecek olursak bu özgün hanımefendinin yine kendine özgü bir tanım yaptığını görüyoruz. “Self-obliteration” dediği “kendi kendini silme” üzerine kurulu bir sanat dünyası var. Bu anlayışını da şu sözleriyle pekiştiriyor:

Dünyamız, kozmosdaki milyonlarca yıldız arasındaki tek puantiyedir. Puantiyeler sonsuzluğa giden bir yoldur. Doğayı ve vücudumuzu puantiyelerle sildiğimizde çevre birliğimizin bir parçası olacağız.

Kusama’nın bu değişik ve ilgi çekici hayatından ve sözlerinden bahsettikten sonra şimdi insan bir şeyi düşünmeden edemiyor. Puantiyelerin bu kadar önemli olabileceğini kim düşünebilirdi ki? Cevap kendini hemen ele veriyor: tabi ki bir çılgın…

Çoğunlukla siyah-beyaz etrafında şekillenen dünyamızda, böylesine sıcak renkli dokunuşlar lüksten öte bir ihtiyaç halini alıyor artık. Kusama gibi tüm renkleriyle hayatımıza dokunan gökkuşağı gibi insanlara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Sevginizi, enerjinizi etrafınızdakilere bulaştırınız, sanatla ve renklerle kalınız.

Galeri:

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır