Şimdi Okuyorum
Yalnızlığın Resmi / Edward Hopper

Yalnızlığın Resmi / Edward Hopper

1882 ile 1967 yılları arasında yaşayan Amerikalı ressam Edward Hopper, özellikle birey yalnızlığını ele alan resimleriyle tanındı. Daha çok kadınların iç dünyasını yansıttığı eserlerinde kullandığı açık koyu renk zıtlıkları resme ayrı bir gerçeklik getirdi. Belki de bu yüzdendir ki realist ressam olarak anıldı.

New York Sanat ve Tasarım Enstitüsü’nde resim eğitim alan Hopper, eğitimini tamamladıktan sonra, Avrupa’ya Paris merkezli üç ziyarette bulundu. Bu ziyaretlerin amacı, orada ortaya çıkan yeni sanat akımları üzerine çalışmaktı. Fakat, kübist hareketi taklit eden pek çok çağdaşının aksine, idealizmden ve gerçekçi ressamların çalışmalarından etkilendi. Yaşamını ticari illüstratör olarak kazandı. Resimde ancak 1920’li yıllarda başarıya ulaşmayı başardı.

Çalışmalarında yalın mekanlar, resmin ortasında sizinle hiçbir etkileşimde bulunmadan kendi dünyasında tek başına var olan bir insan, ağaç ya da bir ev göze çarpar. Erken dönem çalışmalarına bakıldığında, gerçekçilerin renk ve şekle yaptıkları vurgunun benzerlerine rastlanabilir.

New England’ın başlıca temaları olan deniz manzarası ve gemilerden uzak duran Hopper, artık moda olmamasına rağmen Viktoryen mimariye büyük ilgi duyuyordu. Boston Güzel Sanatlar Müzesi küratörü Carol Troyen ressam hakkında :”Ufak kuleli ya da kuleli, verandalı, mansart çatılı, harika gölgelerle süslenmiş evlerden çok hoşlanıyordu. Her zaman, çizmeyi en çok sevdiği şeyin bir eve vuran güneş olduğunu söylerdi” diye bahsetmiştir.

Hopper çalışmalarında genellikle boş alanları kullanır. Boş bir kır yolunun kıyısındaki benzin istasyonu ve gökyüzünün doğal ışıkları ile benzin istasyonundan gelen yapay ışığın kesişmesi tarzına örnek olarak verilebilir. Hopper’ın pek çok çalışmasında insanoğlunun çevreyle olan keskin ilişkisi işlenir. Tıpkı filmlerdeki ya da oyunlardaki sessiz sahneler gibi, Hopper’ın resimlerindeki karakterler de bir sahnenin öncesinde ya da sonrasında resmedilmiş gibidirler.

Edwar Hopper, 1924 yılında ressam Josephine ‘Jo’ Nivison ile evlendi. Josephine eşi Hopper için uzunca bir süre modellik yaptı.  Hopper, 1925’te, sanatsal olgunluğunu işaret eden House by the Railroad isimli resmini çizdi. Bu resim aynı zamanda, sanatçının boş kent ve kır manzaralarında sert çizgiler ve geniş şekiller kullandığı, olağandışı ışıklandırmalar ile konu ettiği objelerin yalnız havalarını vurguladığı serisinin başlangıcı oldu. Ressam, çoğunlukla Amerikan yaşamının ortak özelliklerini kendine konu edindi. Bunlar arasında benzin istasyonları, oteller, demiryolları, boş sokaklar ve onların sakin havası sayılabilir.

Sanatçının en bilinen eserlerinden biri olan “Nighthawks”‘ta bütün gece açık olan Amerikan tarzı ufak bir restoranda bar tezgahında oturan müşterileri resmetti. Restoranın göz kamaştırıcı ışığı, mekanı, dışarıda hüküm süren gecenin karanlığından ayırır ve resmin ince duygusunu ve havasını arttırır. Eser sınırlama ve izolasyon unsurlarını vurgular. Walter Wells ismindeki eleştirmen resimde Ernest Hemingway’in “A Clean, Well-Lighted Place” isimli öyküsünün etkilerini gördüğünü söyledi ve “Hem resim hem de hikâye, tanrısız ya da manevi avuntusuz bir dünyada, en büyük geceye karşı (örneğin, ölüm) duran bir mabedi temsil ediyor.” diye ekledi.

1980’de “Edward Hopper: Sanat ve Ressam” isimli sergi Whitney Museum of Art’ta açıldı ve sergi Londra, Düsseldorf, Amsterdam, Chicago ve San Francisco’yu ziyaret etti. Bu sergiyle ilk defa, Hopper’ın yağlı boya tabloları ile kâğıt üzerine çizimleri birlikte gösterildi. Aynı zamanda bu sergi ressamın Avrupa’da popüler olmasını ve dünyaca tanınmasını tetikledi.

“Zamanın Amerika’sını değil kendimi resmettim”

 

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
0
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır