Şimdi Okuyorum
Yaşamı Cesur Yaşamak Gerek / Tezer Özlü

Yaşamı Cesur Yaşamak Gerek / Tezer Özlü

Edebiyatta gözlem gücü iyi olan yazarların betimlemeleri, vurucu sözcüklerden oluşur. Yazar, öyle bir sözcük yerleştirir ki cümlenin içerisine, mutlaka hayatınızın bir noktasına değer. Bizim edebiyatımızın içinde kadın yazarlarımızdan özellikle Tezer Özlü, bu anlamda önemlidir. Yazarlarımız içerisinde gözlemlerini ve iç dünyasını harmanlayıp yazanların başında gelir.

Eski Bahçe – Eski Sevgi” isimli kitabı yazarın bugüne kadar dergilerde yayımlanan öykülerinden derlenerek basılmıştır. Bu kitabın arka kapağında Tezer Özlü edebiyatımızın “Lirik Prensesi” olarak adlandırılmıştır. Yazarın kullandığı farklı dil, toplum içerisinde kendini farklı -ayrıksı- belki de yalnız hisseden birçok insana dokunmuştur. 

O gece, insanın kavrayabileceğinden daha çok şey bilmesinin bir mutsuzluk olduğunu düşündüm. Bazen olgunluktur ama olgunluk değilse o zaman çöküştür.

Bilincin ve bilinçaltının birleşimi yazarın zihninde dans ederek adeta kelimelere dökülmüştür. Yaşananlar ve yaşanmak istenenler. Topluma göre şekillenen hayatlar, düşünceler… Artık bunlar bir yerden sonra patlak vermeye başlamıştır. İşte o noktada can yazarın can alıcı cümleleri dökülüvermiştir:

Yaşamı cesur yaşamak gerek. Yaşamı doyarak yaşamak gerek. Yaşamı insafsızca yaşamak gerek. Yaşam sert. Yaşamı sert yaşamak gerek.

Bir kadın olarak taşan duygularını anlatabilmek, diğerlerine de hayat yolunda rehberlik etmek demektir. Dostu Ferit Edgü onun için: “Yazmak için yaşayanlardan değildi / Yaşamak, yaşayabilmek için yazanlardandı.” demiştir. Zaten yaşamak ve yaşama katlanmak için yazanların kalemi bizlere her zaman daha samimi gelmiştir. O, her zaman bizdendir. Kendimizden mutlaka bir iz bulmuşuzdur. İşte böyle yazarları hiç düşünmeden bağrımıza basarız. 

Yoksa ben yaşanan tüm olayların bir gözlemcisi, dünyanın, duyguların, özlemlerin, ülkelerin, alışkanlıkların bir seyircisi miyim?

Özlü’nün yazılarında yazar ile okurun buluştuğu ortak noktalar, melankoli ve hüzündür. İnsan yaşadığı ve hissettiği duyguların karşılığını yazılanlarda bulunca sevinir adeta. Buna duygudaşlık diyebiliriz. Bunu her yazarda da yakalayamayız. 

Kimse düşünmüyor insan varoluşunun ne çok benzerlikler gösterdiğini. Kader demek istemem. Ne çok benzerlikler! Özlem! Acı!

Özlü, bir yazısında yazmayı psikolojik bir semptom olarak tanımlamaktadır. İnsan yaşadıkça ve yaşadıklarını biriktirdikçe taşma noktasında yazma eylemine sığınabilir. İnsanın soyut olarak kendinden sıyrılması ve kendini somut olarak bir şeye dökebilmesi ancak yazmaya başlaması ile oluşur. 

Ama bu çöküşten seni hangi insanlar, hangi kurumlar kurtarabilir? Sen istemedikten sonra? Sen kendi yaşamını kurtarmadıktan sonra.

İnsan, yazar çünkü kendi egemenliği altındaki duyguları başkalarıyla paylaşmak ister. Duygularını, vücudundan ayırmak için yazar. Belki de insan kendini kanıtlamak ve onaylatmak için yazar. İnsanın içsel özgürlüğü duygularına hakim olmayı becerebilmesi ile başlar. Acılar coşkuya, sevgisizlik ise aşka dönüşebilir bir anda. 

Doyumsuz dünyamı avucumun içine alıp sıkıyorum. Her şeye hazırım. Hastalığa. Yalnızlığa. Aşka. Gitmeye. Kalmaya.

Özlü, dünyasına egemen olabilmeyi ancak edebiyatla öğrendiğini belirtmiştir. Günümüz insanı dış dünya ile ilgilenirken iç dünyasını yalnız bırakmaktadır. Oysa dış dünyayı şekillendiren iç dünyamızdır. Onun içindir ki iç dünyamıza bir çocuk gibi özenle bakmalı ve büyütmeliyiz. Ancak o zaman yaşamı cesurca yaşayabiliriz.

Tepkiniz nedir?
Emin Değilim
1
Heyecanlı
0
Hüzünlü
0
Mutlu
0
Şaşırtıcı
0
Yorumları Görüntüle (0)

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

© 2011 Sanat Karavanı, Tüm Hakları Saklıdır.

Yukarı Kaydır